19 Eylül 2013 Perşembe

Didyma; İkizler Şehri

Memleketim diye demiyorum ama bence sadece Türkiye'de değil, dünyadaki en iyi denize ve havaya sahip olan yerlerden biri Didim. Meşhur Altınkum Halk Plajı dahil bütün koyları ayrı bir güzellikte. Yosundan, taştan hoşlanmayanlar için de ideal, çünkü denizin dibi her yerde kum! Ben Didim'de büyüdüm. Denizinin, doğasının, sürekli esen havasının benim için yeri ayrı. Didim'i hissedebilmek için, Apollon Tapınağı'na gidin, arka taraftaki ağacın gölgesinde oturup, bu muhteşem tapınağı kimlerin inşa ettiğini, nasıl bir hayat yaşadıklarını düşünün. Apollon Tapınağı hiçbir zaman bitmemiş, Didim'deki bir çok şey gibi yarım kalmış. Daha sonra depremlerle, savaşla, yangınlarla daha da beter bir hale düşmüş ama şimdi her gelene kucağını açan, geçmiş günlerin kaosunu sıcak havada mayışarak atan mistik bir yer. Eski zamanlarda Apollon Tapınağı'nda kahinler yaşarmış. Bu yüzden de Didyma'da büyük bir Antik yerleşim yeri yok. Yani burası köylülerin yaşadığı, üretimin yapıldığı bir yer değil, Antik çağın kehanet merkezi... Milet'ten, Efes'ten gelen krallar, komutanlar, sefere çıkmadan önce burada fal baktırır öyle giderlermiş. Tapınağın hemen girişindeki aslan heykeli, Mavişehir'in oradaki bir limandan tapınağa kadar gelen kutsal yolun çevresinde dizili olan onlarca heykelden yalnızca biri. Diğerleri kaybolmuş ya da hala toprağın altında. Kutsal yolu aşıp, tapınağa ulaşanları kahinler karşılarmış. Didim'in tam güney batısındaki fenerin orada bulunan Poseidon sunağı Didyma'nın gizemine biraz daha gizem katıyor. Ayrıca dünyada en iyi korunmuş ve günümüze ulaşmış Medusa başı kabartması da Didim'de. Bilindiği gibi Medusa (yılan saçlı kadın), gözlerine bakanları taşa çevirirmiş. Bu yüzden bir çok antik yerleşim yerinde Medusa başlarına rastlıyoruz, bir nevi nazar boncuğu görevi görüyorlar ve inşa edildikleri yeri kötülüklerden koruyorlar.
Didyma ikiz kardeşler demek, yani Artemis ve Apollon'a ait olan Didim'de, şu anda bile bir çok ikiz kardeş bulunmaktadır. Tesadüf müdür bilinmez ama belki de Didyma'nın etkileri hala sürüyor.
Tapınak gezinizden sonra, tapınağın çevresindeki restaurantlarda yemek yiyecekseniz eğer, ben Yoran Bar'ı tavsiye ediyorum. Diğer mekanlar da birbirinden güzel ve hepsinin yemeklerinin lezzeti ayrı ama Yoran Bar'da beni çeken farklı bir şeyler var. Belki de eski bir Rum evinin, bütün özelliklerinin korunarak hala kullanılıyor olmasıdır beni çeken. Yoran; Didim'in Rumlar zamanındaki adı ve bu şirin Rum evinin içinde yer alan Yoran Bar, adıyla da oldukça uyumlu. Yaz aylarında her gece canlı müzik var ve fiyatlar tüm Didim'de olduğu gibi oldukça uygun. Deniz ürünleri oldukça taze, ama et yemeklerini daha çok beğendiğimi söylemeliyim. Ayrıca gidip, mavi yengeç yememek de olmaz. Tabii bunu ortaya meze gibi alın, çünkü içinden çıkan et ne sizi doyurabilir ne de hepsini yiyebilirsiniz.
Tapınağı gezdiniz, akşam yemeğinizi yediniz, şimdi canınız eğlenmek istiyor. Didim'in yılları deviren açık hava diskosu Medusa Club ya da Sensation Club'a, canlı müzik olsun diyorsanız; Ali Rock Bar'a ya da Temmuz Bar'a gidebilirsiniz. Sakin bir yer olsun, kafam kaldırmıyor bu kadar müziği derseniz de, marinaya gidin. Orada Keyf-inn adlı mekanda 3. Koy'un müthiş manzarası eşliğinde şarabınızı yudumlayın.
 Eğer kışın Didim'e gelmek istiyorsanız, gerçek anlamda kafa dinlemiş olarak ayrılırsınız Didim'den... Çünkü bir çok mekan kapalı, yaz nüfusu ayrılmış ve Altınkum sahili köpeklere, yaşlı İngilizler'e ve okuldan kaçan liselilere kalmış durumda.
Didim bu kadar çok doğal güzelliğe, tarihine ve harika denizine rağmen adını yeteri kadar duyurabilmiş bir yer değil. Bunun nedeni de esnafın davranışları, kendilerini geliştirememeleri, iyi yatırımların Didim'e çekilememesi diye düşünüyorum. Yine de Didim'i bir görün, mümkünse arabanızla gelin, ıssız koylara gidin, Akbük'e gidin. Beş yıldızlı bir otele kapanmayın. Küçük bir otele az para verin, yemeğinizi dışarıda yiyin. Didim gerçekten bir tatil yerine göre çok ucuz. Yunanistan'a bakan koylarına gidebilirsiniz. Çocukken bu koylarda mültecilerden kalma eşyalar bulurduk; bazen bir aile fotoğrafı ya da bir çocuk giysisi. Büyük ihtimalle ardında büyük acılar olan bu eşyalara pek dokunmazdık. Bunun yerine Yunanistan'dan sürüklenip gelen bir şampuan şişesi beni çok heyecanlandırırdı. Üzerindeki Yunanca yazılara bakar, ne yazdığını anlamaya çalışırdık. Eğer deniz gözlüğüyle denize girecekseniz, kırık bir Antik testi kulpu bulmanız da muhtemel. Vaktiniz varsa, kıyı boyunca yürüyün. Belki siz de bir ganimet bulursunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder