18 Temmuz 2012 Çarşamba

İki Günlük Kaş Kaçamağı





İkinci yıl dönümümüz için ne yapsak ne etsek diye düşünürken, bir anda Kaş'a gitmeye karar verdik. Önce tanıdıklardan kalabilecek yer bilgisi aldık, tabii öğrenci olduğumuz için önceliğimiz ucuz yerlerdi. Tavsiye üzerine Medusa Otel'de oda+kahvaltı günlük 80 liraya, iki gecelik yerimizi ayırttık ve gece İzmir'den otobüsle yola çıktık. Sabah erken saatlerde Kaş otogarda indik, sevgilim daha önceden Kaş'a gelmişti ama şehre resmen yabancıydık, tamamen iç güdüsel olarak önce denize doğru indik oradan da sola doğru devam edip otelimizi bulduk. Şirin, güzel bir oteldi. Hemen deniz kıyısında küçücük bir havuzu olan otelimize yerleşip,  kahvaltıya oturduk. Kahvaltı gerçekten güzeldi. Ben en çok meyve salatasını sevdim. Açık büfe olduğu için de, bol bol yedim. Kahvaltıdan sonra otelin beach'ine indik. Bence Kaş'ta kesinlikle kendine ait beach'i olan oteller tercih edilmeli. Çünkü halk plajları kaldığımız yere uzaktı. Ya baya yürümemiz ya da minibüsle gitmemiz gerekiyordu. İnsan tatile geldiğinde ulaşımda yorulmak istemiyor. Hemen otelin karşısındaki beach'e gitmek varken, halk plajına gitmeyi tercih etmedik tabii ki... Biz Haziran ayında gittiğimiz için, genel olarak Kaş çok kalabalık değildi. Genelde Fransız turistler vardı. İyi ki de vardılar. Ben bu kadar sessiz, bu kadar insanların birbirine saygılı olduğu yer görmedim. Umarım önümüzdeki günlerde yeni çekilen dizilerle Kaş'a yerli turist akını başlamaz ve diğer tatil yerlerinin gürültülü kalabalığı oraya akmaz. 
Akşam yemeği oda fiyatımıza dahil olmadığı için uygun fiyatlı bir yerler aramaya koyulduk. Çarşıda çok güzel balık yenebilecek restoranlar var, fiyatları da aslında bir tatil yeri için uygun ama bir o kadar az parayla gitmiştik ki, 10 liranın bile hesabını yaptığımızdan sahildeki çarşıdan, yukarıya doğru çıktık. Bir dönerci bulup, ekmek arası döner yiyerek, o gece yemek faslımızı kapadık. Tekrar sahile inip, bir sağa bir sola dolaştık, bol bol fotoğraf çektik. Jandarmaya doğru olan yokuşta Deja-vu diye bir bar var ama kapıdaki Gusta tabelası o kadar büyük ki, "aa adı Gusta mı, nasıl olur? Ben de bir yer açıyım, adını Tuborg koyayım o zaman" dememe sebep olmuştur. Deniz manzaralı bu barda, müzikler de çok güzel. benim gibi takı tokaya meraklıysanız, Kaş bu açıdan cennet. Çarşıda çeşit çeşit takıcı var, ama fiyatları oldukça pahalı. Ben daha çok bakınmakla yetinebildim. Tekneleri dolaşıp, çıkmayı planladığımız Kekova yat turuyla ilgili bilgiler aldık. Meis Adası, hemen Kaş'ın karşısında, o kadar yakın ki, beyaz evlerini seçebiliyorsunuz, aslında şöyle desek daha doğru olur galiba; Meis, Akdeniz'in ortasında bir göz, Kaş da ondan hiç ayrılmayan onu tamamlayan kaşıymış. Tekneleri dolaşırken ilk sordukları "Tekne mi kiralamak istiyorsunuz?" Şaka gibi, ama onun da fiyatını öğrendik beş yüz ile bin lira arasında değişiyor. Bir de yat turları kalabalık tekneler ve daha az kişinin katıldığı tekneler olarak ikiye ayrılıyor. Kalabalık tekne kişi başı 40 lira, diğerleri 60. Kesinlikle kalabalık tekneyle çıkın derim. Kaş'takiler kalabalık tekne görmemiş. Bir kere Didim'e gelin de, kalabalık, gürültülü tekne görün. Biz 40 ar liramızı verdik ve kalabalık tekneye bindik. 20 kişiydik teknede, gayet ideal bir sayı... Sabah kalkış saatini bir dakika bile geçirmeden hareket etti tekne, bu yüzden de ayrı bir saygı duydum Kaş halkına. Dakik, duyarlı ve saygılılar. Teknede müzik yayını yoktu. Benim gibi sessizliği seviyorsanız harika bir durum ama yat turu 8 saat olunca insan ister istemez biraz ses duymak, eğlenmek istiyor. Teknede yemekler açık büfe olduğu için aç kalmıyorsunuz, ama çok susuyorsunuz. 
Kekova'nın her bir tarafı ayrı bir güzel, el değmemiş doğası, tarihi kalıntıları, bozulmadan görülmesi gereken yerlerden. Batık Şehir kendi başına bir görsel ziyafet. İnsan suların altında kalmış evleri, merdivenleri, tiyatroyu gördükçe, o günleri hayal etmeye çalışıyor. Böylesine güzel bir yere yerleştiklerinden, zevkli ve rahatlarına düşkün insanlar oldukları kesin.


Tekne bir saatliğine Kaleköy'de duruyor. Burada inip, köyü gezebiliyorsunuz. Köyde 100- 150 kişi yaz aylarında yaşıyor. Kadınlar köyün taş sokaklarında, elleriyle yaptıkları takıları çok uygun fiyatlara satıyorlar. Bizim gibi sakın para çekmeyi unutup, yat turuna çıkmayın, çünkü takıları gördükçe, hem kendinize hem de sevdiklerinize almak isteyeceksiniz. Kredi kartı ada Ankh Kafe'de geçiyor. Biz de nakitimiz olmadığı için soluğu orada alıyoruz. Ev yapımı dondurmaları şahane. Şeftalili olanı en güzeli. Fındıklıdan küçük bir saç çıkmış olsa da, memnun ayrılıyoruz Kaleköy'den. 
Kaş'a döndüğümüzde iyice acıkmış oluyoruz. Gene ucuz yemek arama faaliyetlerimiz başlıyor. Otogara çıkan yokuşta, Türkmen Yemekleri diye bir yer var. Geçen gece burayı atlamış olduğumuza üzülüyoruz. 20 liraya iki kişi ev yemekleri yiyoruz ve karnımız tok bir şekilde Kaş'ın huzur veren gecesine dalıyoruz. Çarşıdaki kral mezarı, taş yolları, sokaklara taşmış sandalyeleri, gülümseyen insanları, huzur veren havasıyla Kaş'tan çok memnun ayrılıyoruz. Sabah erkenden İzmir'e otobüsümüz var. Otobüste ayrı ayrı cam kenarlarına yerleşip, Kaş'a ve hemen altımızdaki masmavi denize bakıyoruz. 
Yolda Kaputaş Plajı'nı görüyoruz. Malesef oraya gidemedik. Yukarıdan bakmakla yetinip, güzel anılarımızla beraber İzmir'e dönüyoruz.